Broşür
TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2015 SUNUŞ
Tüm dünya gelir ve servet paylaşımının emeğiyle geçinen geniş halk kitleleri aleyhine giderek daha da bozulduğu derin bir krizin yedinci yılını geride bırakıyor. Kapitalizmin doğal yasaları sonucu 2007 yılında patlak veren ve hala devam eden kriz,1929‘dan bu yana sistemin en derin krizi olarak adlandırılıyor. Ekonomik, sosyal, politik, ekolojik ve toplumsal yönleriyle bir türlü aşılamayan kriz, küreselleşen kapitalizmin inandırıcılığını giderek azaltırken, "Başka Bir Dünya" mümkün şiarıyla insan ve emek odaklı yeni bir düzen arayışı dünyanın tüm coğrafyalarında farklı direniş ve mücadeleleri beraberinde getirerek yeşeriyor.
Bugün kapitalist sistemin birikim olanaklarını tıkayan neoliberal küreselleşme sürecinin ardındaki dinamikler, aynı zamanda yeryüzünde elde edilen tüm gelirin neden bir avuç grubun elinde toplandığını açıklamaktadır. Bu dinamiklere bakıldığında ortaya çıkan tablo her geçen gün bozulan gelir adaletsizliği, hızlı bir yoksullaşma ve işsizleşmedir.
Tüm bu süreçlere ışık tutan nedenlerden biri kuşkusuz finansallaşmayla birlikte kapitalist sistemin artık birikim yaratma yeteneğini kaybetmesidir. Diğer bir ifade ile tasarrufların üretken alanlara değil, finansal rantların cazibesine yönelmesi, bir bütün olarak sistemin değer yaratamaması sorunudur.
1980‘lerden ibaren neoliberal küreselleşme sürecinde iktisadi, toplumsal ve siyasi bir dönüşüme sahne olan Türkiye ekonomisi ise tüm bu süreçlerden payını büyük ölçüde almaktadır. Özellikle 2002 yılından itibaren AKP iktidarı döneminde hayata geçirilen neoliberal dönüşümler ekonomiyi kriz dinamiklerinin kalıcı hale geldiği bir sarmalın içine hapsetmiştir. Özelleştirmeler, kamu-özel işbirliği gibi yöntemlerle rantsal faaliyetlerin çevre ve kentlerin talanı eşliğinde genişletilmesi, ücretlerin taşeronlaşma, güvencesiz çalışma eşliğinde düşürülerek despotik bir emek rejimin kurulması gibi yansımalara sahip bu dönüşümler toplum ve gelecek nesiller üzerinde büyük bir tehdit olarak büyümeye devam etmektedir.
Bu dönüşümlerin bir parçası olarak sığlaştırılan, taşeronlaştırılan ve de en nihayetinde derin bir daralma sürecine mahkum edilen sanayi üretimi tüm büyüyen yapısal sorunlarıyla karşımızdadır. 2012 yılında başlayan düşük büyüme temposu süreklilik kazanırken, büyümenin omurgası sayılan sanayi şimdilik yatay, geleceğe dönük ise aşağı yönlü bir eğilim içindedir. AKP döneminde istikrarsız, spekülatif yönlü inşa edilen büyüme modeli yatırım ve kaynak dağılımını reel üretici sektörlerden koparmış, sanayinin hızla daralmasına yol açmıştır.
İşte tam da bu dönemde ülke sanayileşmesinin önceliklerini, politikasını ve uygulama araç ve yöntemini belirlemek ve tartışmaya açmak ve nasıl bir sanayi sorusuna yanıt aramak öncelikli ihtiyaç haline gelmiştir. Neoliberal, rantçı, kapkaççı, usulsüzlük ve yolsuzlukların sıradanlaştırıldığı, gelir dağılımının her geçen gün giderek daha da bozulduğu, sömürünün ve halkın varlıklarına olan gaspın zorbaca her geçen gün daha fazla arttırıldığı bu dönemde emperyalizmden bağımsız siyasi bir iradeyle planlama, sanayileşme ve kalkınmada halkçı, toplumcu bir yaklaşım ve model ihtiyacı önümüzde acil yanıt beklemektedir. Bu kapsamda geçmişten bu yana Kongre birikimlerimiz ışığında Sanayi Kongresi 2015, bu yanıt arayışının bir parçası olarak "Başka bir sanayileşme mümkün" temasıyla açılacak ve süreç tüm boyutlarıyla ortaya konulacaktır.
Kongre‘nin ilk gününde devam etmekte olan küresel kriz ve 2013 yılının ortalarından itibaren dünya ölçeğinde krize bağlı oluşan yeni paradigma ile Türkiye‘ye yansımaları ele alınacak, Türkiye‘de küresel eğilime bağlı yönelimler eşliğinde sanayinin makro ve sektörel düzlemde konumu ile istihdam yapısındaki dönüşümler analiz edilecektir. İkinci günde ise sanayide işçi sınıfının ve mühendislerin durumu incelenecek, parçalanan üretim süreçlerinde mühendis emeğinin konumu ele alınacaktır. İkinci günün son oturumunda ise "Nasıl bir gelecek istiyoruz, bu gelecekte nasıl bir sanayileşme tasarlıyoruz? Ve sanayinin geleceğinde mühendislerin rolü ne olmalı?" sorularına yanıt aranacaktır.