ÖĞRENCİ ÜYE KURULTAYINA KATILDIK
Yayına Giriş Tarihi
Odamızca düzenlenen Öğrenci Üye Kurultayı bu yıl "Mühendis, toplumun öznesi mi? Sermayenin nesnesi mi?" temasıyla 14- 15 Mart 2009 tarihlerinde Ankara'da yapıldı. Şubemiz kurultay çalıştaylarına öğrenci üye komisyonunun hazırladığı beş bildiri ve 25 öğrenci üyesi ile katıldı.
ÖĞRENCİ ÜYE KURULTAYINA KATILDIK
Makina Mühendisleri Odası Öğrenci Üye Kurultayı 14- 15 Mart 2009 tarihlerinde Ankara‘da İMO Konferans Salonunda yapıldı. Kurultaya 19 Şubemizin etkinlik alanında bulunan 45 üniversitenin makina, endüstri, işletme, uçak, havacılık ve uzay mühendisliği bölümlerinde okuyan 500‘e yakın öğrenci üye katıldı. Kurultaya Şubemiz de 25 öğrenci üye ile katılın sağladı.
Kurultay atölye çalışmalarının konuları "Oda - öğrenci ilişkisi ve öğrenci örgütlülüğü", "Neo-liberal dönüşüm ve piyasalaştırma", "Kriz, istahdam, işsizlik", "Üniversite- sanayi- toplam ilişkisi ve mühendislik" ve "Mühendislikte kadının yeri", olarak belirlenmişti. Öğrenci Üye Komisyonumuz beş çalıştaya da aktif katılım sağlayarak görüş ve önerilerini sundu.
Kurultayın açılış konuşmalarını Öğrenci Üye Baran Aras, Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz ve TMMOB Yönetim Başkanı Mehmet Soğancı yaptılar.
Oda Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz konuşmasında şunları söyledi;
"Bu dönemki kurultayımızın ana teması "Mühendis: Toplumun Öznesi mi, Sermayenin Nesnesi mi?" olarak belirlenmiştir. Bu ana başlık altında yerellerde düzenlediğiniz kurultaylarda "Oda-Öğrenci İlişkisi ve Öğrenci Örgütlülüğü", "Üniversitelerde Neo Liberal Dönüşüm ve Piyasalaşma", "Üniversite-Sanayi-Toplum İlişkisi ve Mühendislik", "Kriz-İstihdam-İşsizlik" ve "Mühendislikte Kadının Yeri" konularını tartışmaya açtınız.
Yerel kurultaylardan süzülen görüşler, dün yerel kurultaylarda seçilen delegelerimizin katıldığı atölye çalışmaları ile geliştirildi ve zenginleştirildi. Bu çalışmaların sonuçlarını ilgiyle takip edeceğiz.
Bu açılış konuşması vesilesiyle, kurultaylar kapsamında ele alınan konulara ilişkin görüşlerimi ve düşüncelerimi sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum.
Öncelikle ana temamıza ilişkin şunu söylemek isterim: Mühendislik bilimsel bilgiyi, doğal güç ve kaynakları kullanarak insan yaşamını kolaylaştırmak için ürünleri, prosesleri, ekipmanları, hizmetleri tasarlayan ve bunların üretim, işletme, bakım, onarım, denetim, danışmanlık, araştırma geliştirme ve teknik pazarlama süreçlerinde çalışan bir meslek disiplinidir.
Tanımdan da anlaşılacağı üzere mesleğimizin toplumsal sorumlulukları oldukça fazladır. Meslek uygulama alanlarımız gerek tek tek bireylerin gerekse toplumun günlük yaşamının her noktasını doğrudan ilgilendirmekte ve etkilemektedir. Bu etki günümüzle de sınırlı değildir. Geleceğimizi ve doğal kaynakların kullanımını da kapsamaktadır.
Bu nedenle mühendislik mesleğinin tanımına uygun olarak yerine getirilmesinin yalnızca kendisi bile mühendisin toplumsal yaşam içerisinde özne olmasını gerektirir.
Burada özne olmaktan kasıt, en daraltılmış haliyle bireysel ve toplumsal sorumluluk ile kaynaşmış bir mühendislik bilincidir. Bu bilincin gereğini yerine getirmek ise örgütlenmek ve halk yararına tüm oluşumlarla birlikte örgütlü mücadele etmekten geçmektedir.
Bu düzeyde ele alınınca, sermaye çıkarları ve sömürü esasına göre düzenlenmiş bir düzende bile mühendisliği bir özne haline getirmek; sömürü mekanizmaları üzerinde basınç yaratmak ve başka bir dünya ve Türkiye özlemimiz doğrultusunda etkin olmak pekâlâ olanaklıdır.
Bu yalnız bizim meslek grubumuz ile bağlantılı bir konu da değildir. Toplumun ezilen, hakları yenilen, sömürülen tüm kesimlerince bir yaşam felsefesi unsuru olarak benimsenmek durumundadır. Yoksa bu söylediklerimin dışlandığı her durumda, elbette ki mühendislik pekâlâ sermayenin nesnesi olacaktır ve öyledir de.
Sevgili Katılımcılar,
"Oda-öğrenci ilişkisi ve öğrenci üye örgütlülüğü" konusunda, öncelikle 1996 yılından beri öğrenci üye çalışmalarımıza yön veren başta TMMOB Başkanımız Mehmet Soğancı ile bu çalışmalarda ciddi katkıları bulunan Elif Öztürk, Ercüment Çervatoğlu ve Baki Çınar olmak üzere tüm örgüt yöneticilerimize, bu etkinliğin Düzenleme ve Yürütme Kurulları ile etkinlik sekreteri Cihan Dündar‘a teşekkür ediyor, sağ olun, var olun diyorum.
Bugün itibarıyla Odamıza 7.500‘ün üzerinde mühendislik öğrencisi kayıtlıdır. Bu arkadaşlarımız öğrencilik yaşamından başlayarak Oda olanaklarından yararlanabilmektedir. Şubelerimiz kanalıyla öğrenci üyelerimize staj yerleri sağlanmakta, kütüphane ve Oda yayınlarımız öğrencilerimizin kullanımına sunulmakta, teknik ve sosyal amaçlı geziler, seminerler, sempozyumlar gibi tüm Oda etkinliklerine öğrenci üyelerimiz ücretsiz olarak katılabilmektedir. Öğrenci üye komisyonlarımız aracılığıyla mesleki, sosyal ve kültürel alanlarda mühendislik öğrencilerine yönelik birçok etkinlik düzenlenmektedir.
Bu çalışmalar Odamızın yarını olan sizlerin mesleki ve sosyal gelişimine katkı sunduğu kadar bizler içinde bir yenilenme ve dinamizm kaynağıdır. Bugün öğrenci üyelikten gelen birçok arkadaşımız Odamızın yönetim kademelerinde görev yapmaktadır. Bundan çok mutlu olduğumuzu söylemeliyim.
12 Eylül darbesi sonrasında oluşturulan yeni toplumsal koşullarda, gençler ve aslında bütün toplum, örgütsüzlüğün yüceltildiği, bireycileştirici kültürel bir ortamda yetiştirilmektedir. Bu çabaların sonuçlarını içinde bulunduğumuz dönemde daha iyi gözlemleyebiliyoruz. Ülkemiz tarihsel olarak çok önemli bir dönemeçten geçerken, gençlik ile sınırlı olmayan bir depolitizasyon hakim durumdadır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen sizlerin ülkenin, dünyanın, mühendisliğin sorunlarını tartışmak üzere bu salonda bir araya gelmeniz bizi umutlandıran ve heyecanlandıran bir başka olgudur. 12 Eylül‘ün yarattığı bütün tahribata karşı, onu aşan, örgütlülüğü, özelde Oda örgütlülüğünü değerli kılan bir yanıt niteliğindedir.
Sevgili Arkadaşlar,
İkinci başlık olan "Üniversitelerde neo-liberal dönüşüm ve piyasalaşma"nın bir üst belirleyeni vardır. Bu da çerçevesi küresel sermaye ve onların kuruluşları olan IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü tarafından çizilen ekonomik ve sosyal politikalar ile bu politikalar doğrultusunda uygulamaya sokulan neo liberal değişim ve dönüşüm programlarıdır.
Bu programlarda devletlerin ekonomik ve sosyal alanlardan adalet ve güvenlik hariç tamamen çekilmesi öngörülmekte, sosyal devlet tasfiye edilmekte, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, kültür ve diğer tüm toplumsal hizmetler küresel sermayeye yeni ticari alanlar olarak sunulmaktadır. Özelleştirme ve serbestleştirme uygulamaları ile özellikle geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerin sanayisi, tarımı, ormanları, madenleri, kamusal varlıkları ve kültürel mirasları talan edilmektedir.
Ülkemizde 24 Ocak 1980 kararları ve ardından gelen 12 Eylül faşist cuntasından itibaren bu programlar sistematik olarak uygulanmaktadır.
Üniversitelerdeki neo liberal dönüşüm bu süreçle koşut olarak yaşanmıştır. 12 Eylül faşizminin ilk işi üniversiteleri zaptı rapt altına almak için YÖK adında bir ucube yaratmak olmuştur. Bu kurum kanalıyla üniversitelerin bilimsel, mali ve idari özerklikleri kaldırılarak üniversiteler yüksek okul hüviyetine büründürülmüştür.
Bu durum üniversitelerin bilimsel üretimlerinin azalmasına ve süreç içerisinde eğitimin kalitesinin düşmesine de neden olmuştur. Küresel sermayenin çıkarlarına uygun olarak üniversiteler akademik içeriğinden uzaklaştırılarak ve kamusal bağı zayıflatılarak ticari bir varlık haline getirilmiştir.
Günümüzde öğrenci harçlarından tutun da üniversite içi temel hizmetlere, ulaşımdan barınmaya tüm unsurlar ticarileştirilmiş ve piyasanın kâr amaç ve hırsına terk edilmiş durumdadır. Öğrencilerden başarıdan çok para bekleyen bir üniversite sisteminin bilim üretmeye ne kadar yatkın olduğunu düşündüğümüzde gördüğümüz manzara çok daha ibret verici hale gelmektedir.
Sizlerin bu başlık altında yürüttüğünüz/yürüteceğiniz tartışmaların, eğitimin tüm yurttaşlar için eşit ulaşılabilir, parasız olması v.b. öğeler dışında üniversite özerkliği ve toplumsal formasyona uzanan diğer gereklilikleri daha da belirginleştireceğini umut ediyorum.
Bir diğer başlık olan "Üniversite-sanayi-toplum ilişkisi ve mühendislik eğitimi" bahsinde öncelikle Odamızın sanayileşme ve demokratikleşmeyi esas alan kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olduğuna vurgu yapmak istiyorum.
Bizler ağırlıkla sanayi iş kollarında çalışan bir meslek disipliniyiz. Mesleğimizin ülkemiz sanayi ve teknoloji alt yapısının geliştirilmesinin, toplumsal kalkınmanın sağlanmasında ve halkımızın refah seviyesinin artırılmasında vazgeçilmez bir unsur olduğuna inanıyoruz.
Günümüzde teknoloji üretmeyen, bu alanda dışa bağımlı bir ülkenin ekonomik anlamda da bağımsız olması neredeyse imkânsızdır.
Ancak ülkemizde bu konuda gerekli çalışmalar yürütülmemektedir.
Ülkenin hangi iş sektöründe, hangi düzeyde ve nitelikte, ne kadar yetişmiş insan gücüne ihtiyaç duyduğu belirlenerek buna uygun bir şekilde mesleki ve teknik eğitim planlaması yapılmamaktadır.
Planlama kavramı bütünüyle terkedilmiştir. Bu nedenle eğitim-üretim-insan gücü ve istihdam dengesi kurulamamaktadır.
Bunun sonucunda üniversite eğitimi, toplumsal gereksinimler doğrultusunda değil, küresel sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenen bir yapıya büründürülmüştür.
Üniversitelerin her biriminde kademeli olarak hayata geçirilen özelleştirmeler, üniversitelerin bilimsel araştırmalar için kullanması gereken tüm kaynaklarının sermayenin hizmet ve güdümüne sokulması bu politikaların yansımalarıdır.
Bu anlayışla kuşatılan üniversitelerimizden, yeni dönemde kriz koşullarını da göz önünde bulundurduğumuzda, diplomalı yeni işsizler ordusu toplumsal yaşama akacak ve kapitalizmin "işsizlik stoku" içinde yer alacaktır.
Değerli Arkadaşlar,
"Kriz-istihdam-işsizlik" konusunda öncelikle ekonomi üzerine bilgi, yorum gücü ve bu konuya yabancı kalmamanızın önemine işaret etmek istiyorum.
Her şeyden önce bilmeliyiz ki, bu bunalım, kapitalizme özgü yapısal sorun ve döngüler ile özellikle soğuk savaş sonrasında şımarık bir hevesle sürdürülen "tam serbestleşme/ liberalizasyon" politikalarının açık bir sonucudur.
Şöyle ki tüm dünyada finansal sermayenin kısa dönemli, spekülatif nitelikli kararlarının sanayileşme hedeflerinin önüne geçtiği piyasalara hayali olarak para basıldığı bir lale devri yaşanmıştır.
Dünya çapında dalga dalga yayılan küresel ekonomik kriz, hükümetin 2 kere 2‘nin 4 ettiğini kabul etmez tavırlarına rağmen ülkemizdeki yapısal bunalım öğeleriyle çakışmıştır. Artık, her güne üretim düşüşü istatistikleri, kapanan işyerleri ve yeni işsizlik haberleriyle uyanıyoruz. Kapitalizmin sadece kâr etme hırsına odaklanan toplum tahayyülünün bugün nasıl çözüldüğünü, itibar kaybettiğini hep birlikte izliyoruz.
Krizin sonuçlarının ülkemizde bu kadar yakıcı hissedilmesinin ana nedeni, dışa bağımlı ve üretimden yatırımdan kopuk politikalarla ülkemizde rant ekonomisinin hakim duruma getirilmesidir. Ülke sanayisinin ithalata dayalı fason ve taşeron bir yapıya dönüştürülmesidir.
Durumun vehameti önümüzdeki günlerde daha da dramatik yaşanmaya gebedir. Tüketim toplumu olmaya dönük bütün yönlendirmeler sonucu her yıl daha da artan ithalat giderleri, yüksek dış borç ve yüksek cari açık ile ekonomimiz uluslararası sermayenin iki dudağının arasına sıkıştırılmış bir haldedir.
Krizin en çok etkilediği alan imalat sanayidir ve buradaki gelişmeler Odamızın meslek disiplinlerinin içine girdiği için bizi fazlasıyla ilgilendirmektedir. Sanayisizleştirmeyi yayacak etkiler imalat sanayinde çalışan işçilerle birlikte mühendis arkadaşlarımızın da işlerinden olmalarına yol açacaktır, böylesi bir süreç başlamıştır.
Ülke genelinde resmi rakamlara göre 3 milyon kişi işsizdir. Eksik istihdam, iş aramaktan vazgeçenler ve mevsimlik işsizlik kategorileri de katıldığında bu rakam 6,5 milyona ulaşmaktadır. Her dört çalışabilecek insandan biri işsizdir. Güney Afrika Birliği ve İspanya‘dan sonra Türkiye işsizlikte üçüncü sırada yer almaktadır. İşkur‘a başvurularda yüzde 95 artış vardır ve Türkiye işsizlikte dünya birinciliğine oynamaktadır.
Değerli Öğrenci Üye Arkadaşlarım,
Açıklıkla saptamak durumundayız. Kapitalizm bir kez daha iflas etmiştir. Kapitalizmin 30 yıllık neo liberal serbest pazar ekonomisi iflas etmiştir.
Türkiye‘nin geleceği, Odamızın bugüne kadar dile getirdiği gibi planlama, sanayileşme, kalkınma, demokratikleşme ve hakça bölüşümde aranmalıdır. Bizler, bu derin ekonomik sosyal bunalımdan çıkışın toplumun üretim temelinde bir araya gelişiyle sağlanabileceğini savunuyoruz.
Can suyunun sermaye kesimlerine değil, daha altta yaşayan gelir gruplarına akıtılması gerektiğini düşünüyoruz. Ve tabii ki bunun için; daha örgütlü, daha bütünleşmiş, daha etkin ve insana seslenen, bilimsel, mesleki, kültürel girdilerle zenginleştirilmiş daha politik bir tavra ihtiyacımız olduğunu söylüyoruz.
Bu noktada, krizin faturasını biz ödemeyeceğiz, biz ödemek istemiyoruz, faturanın adresi değiştirilmelidir diyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
"Mühendislikte kadının yeri"ni de söz konusu ekonomik siyasal gerçekler eşliğinde bilince çıkarmalı ve aşılması gereken önemli eşiklerden biri olarak değerlendirmeliyiz.
Geçen hafta, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü alanlarda coşkuyla kutlandı, talepler dile getirildi. Kadınlar sosyal yaşamda, okulda, işyerinde, evde, kısaca her yerde yaşadıkları sömürü ve cinsiyet ayrımcılığına karşı haykırdılar. Bu vesileyle öncelikle kadın öğrenci arkadaşlarımızın Emekçi Kadınlar Gününü kutluyorum.
Kadınların bütün sosyal ilişkilerde eşit yurttaşlık temelinde varlığını tartışmak bile artık utanılması gereken bir durum ve kapitalizmin bir gerçeğidir. Sorunların köklerine inmek, mevcut koşullarda iyileştirmeler sağlanması ve sorunların nihai çözümüne yönelik bir bilinç oluşturmak görevi önümüzde durmaktadır. Çünkü bir dizi ilerlemeye karşın tarihin en ilkel ve en gelişkin sömürü-ezme biçimleri ve bu nedenle kadınların her alanda var olma ve eşitlik istem mücadeleleri de sürmektedir.
Mühendis kadın arkadaşlarımızın çalışma yaşamı içerisinde yaşadıkları sorunların, Odamızın katılım, demokratikleşme ve eşitlik perspektifiyle değerlendirilmesi gerekmektedir. Toplum hayatında kadının üzerindeki egemenlik ve baskının kaldırılması, ancak eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplum tahayyülü içerisinde biçimlenecektir. Başta kadın arkadaşlarımız olmak üzere hepinizi bu yönde aktif mücadeleye çağırıyorum.
Evet, Sevgili Arkadaşlar,
Bu başlıklarda yürütülen atölye faaliyetleri ve bugünkü sunum ve tartışmalar, inanıyorum ki, Odamızın birikimine katkıda bulunacak, daha fazla öğrenci üye arkadaşımızı Oda faaliyetlerinin sürdürülmesi için yüreklendirecek ve heveslendirecektir. Ben çalışmalarınızda şimdiden başarılar diliyorum.
Odamızın karanlığa karşı aydınlığı, baskıcı ve otoriter yönetim anlayışlarına karşı demokrasi ve özgürlükleri, ırkçılık ve milliyetçiliğe karşı barış içinde bir arada yaşama kültürünü, tek değerin daha fazla kâr etmek olduğu piyasa toplumuna karşı eşitliği ve adaleti temel alan, demokrat, toplumcu yurtsever değerlerine sahip çıkacağınıza yürekten inanıyorum.
Son olarak sizleri günümüzün duyarsızlığını, korku yayan atmosferini, apolitizmini, tek tipleştirme çabalarını aştığınız için kutluyor, daha fazla eleştirel ve sorgulayıcı olmanızı diliyorum.
Akşam, hep birlikte eğlenecek, coşku ve öfkemizi şarkı ve türkülerimizle paylaşacağız.
Umutla kalın. Umut, akıl, bilinç, direnç, mücadele ve hiç yitirilmemesi gereken yaşam sevgisi ve coşkuyla kalın! Hepinizi sevgi ve dostlukla kucaklıyorum."
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ise açılış konuşmasında şunları dile getirdi:
Sevgili Arkadaşlar,
Hepimiz biliyoruz ki; mühendislik, bilim ve teknolojiyi insanla buluşturan bir meslek. Bizim örgütümüz TMMOB; odağında, öznesinde insanın olduğu bir mesleğin uygulayıcılarının örgütü. İnsan odaklı olmasından dolayı, bizim mesleğimiz onurlu bir meslek ama bir o kadar da sorumlulukları olan bir meslek. Dolayısı ile bu mesleğin örgütünün, TMMOB‘nin de sorumlulukları ona göre fazlalaşıyor.
Biz, bir yandan insana ve insanlığa karşı işlenmiş suçlara karşı çıkıyoruz, öte yandan da insana ve insanlığa olan sorumluluklarımızı biliyoruz ve gereklerini yerine getirmeye çalışıyoruz. Bir yandan da üyelerimizi haklarının elde edilmesine, taleplerinin gerçekleşmesine yönelik çabalarda bulunuyoruz.
Öte yandan, sorunlarımızın toplumun ve halkın sorunlarından ayrı tutulamayacağını da biliyoruz. Sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede yaşıyor olmanın tüm sonuçları mühendis kimliğimizle birlikte, yurttaş kimliklerimiz dolayısı ile gene bizi buluyor. Bunun için yazdıklarımızın sonunda, kamuoyuna duyurularımızın sonunda mutlaka "kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz" diyoruz.
Peki, TMMOB nasıl bir örgütlenme içerisinde ve bu örgütün ayırt edici özellikleri neler? Öncelikle TMMOB hakkında birkaç bilgiyi sizinle paylaşmak istedim:
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, 6235 sayılı Yasayla 1954 yılında kurulmuştur. Birliğimize, Çevre, Elektrik, Fizik, Gemi Makinaları İşletme, Gemi, Gıda, İnşaat, Jeofizik, Jeoloji, Maden, Makina, Metalurji, Meteoroloji, Kimya, Orman, Petrol, Tekstil, Ziraat Mühendisleri Odaları ile Mimarlar Odası, Peyzaj Mimarları Odası, İç Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası bağlıdır. Toplam üye sayımız bugün 350.000‘e ulaşmıştır. Kamu çalışanı hariç, mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının mesleklerini yapabilmeleri için ilgili odasına üye olmaları yasal zorunluluktur.
TMMOB, mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendisleri ve mimarları temsil etmektedir. Onların hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla görevlidir. Bu amaçla mesleki alanlarıyla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak, yorumlamak ve toplumu bilgilendirmek; bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirmek ve bunların yaşama geçirilmesi için mücadele etmek zorundadır. TMMOB bunların gereği olarak en genel anlamda bağımsız ve demokratik bir Türkiye‘nin yaratılması yönündeki çalışmalarını bütünsel bir anlayışla ve etkinleştirerek sürdürmek kararlılığındadır.
TMMOB bu çalışmalarını bilimin ve tekniğin ışığında, bilim insanlarının yol göstericiliğinde ve 50 yılı aşkın geçmişinin birikimi ile yürütmeye kararlıdır.
TMMOB kendi iç hukukuyla yarattığı ilkeleri ile çalışmalarını yürütür. Bu ilkelere göre, TMMOB ve bağlı Odaları;
Mesleki demokratik kitle örgütüdür. Demokrat ve yurtsever karakterdedir. Emekten ve halktan yanadır. Anti-emperyalisttir, Yeni Dünya Düzeni teorilerinin, ırkçılığın ve gericiliğin karşısındadır. Siyasetin dar anlamını aşar, yaşamın her olayını siyasetle ilişkili görür. Barıştan yanadır. İnsan hakları ihlallerine karşıdır, insanlık onurunun korunmasından yanadır. Örgütsel bağımsızlığını her koşulda korur, gücünü sadece üyesinden ve bilimsel çalışmalardan alır. Meslek ve meslektaş sorunlarının, ülkenin ve halkın sorunlarından ayrılamayacağını kabul eder. Politikanın oluşturulmasında ve uygulanmasında demokratik merkeziyetçi yöntemleri uygular. Karar alma süreçlerinde demokratik ve katılımcıdır. Bağlı Odaları ile birlikte mühendis, mimar ve şehir plancılarının meslek alanlarını düzenler, üyesinin ve halkın çıkarlarını korur. Sanayileşme ve demokratikleşme alanlarında durum tespitleri yapar, politikalar ve çözüm önerileri üretir. Ülkenin demokratikleşmesi için çaba sarf eder. Kamuoyu oluşturmaya yönelik çalışmalar içinde tartışmasız yer alır. Demokratik Kitle Örgütleri ve sivil toplum örgütleri ile ilkeli ve demokratik işbirliği içerisindedir.
Sevgili arkadaşlar,
TMMOB‘de Öğrenci Üyelik, TMMOB Öğrenci Kolu Yönetmeliği esaslarına göre yürütülmektedir. TMMOB Öğrenci Kolu Yönetmeliği TMMOB Yönetim Kurulu‘nun 15 Şubat 1997 tarih ve 113 sayılı kararı ile yürürlüğe konulmuş ve TMMOB 36. Olağan Genel Kurulu‘nda kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. TMMOB 38. Olağan Genel Kurulu‘nda değişiklik yapılmıştır. O günden bu yana da örgütlülüğümüz içerisinde Öğrenci üyelik çalışması ve öğrenci üye örgütlülüğü önemli mesafeler kaydetmiştir.
İşte dünyanın ve ülkemizin hali ortadayken, örgütlülüğün ve örgütlü olmanın da önemi ortaya çıkıyor.
Sevgili arkadaşlar,
Kapitalist küreselleşmenin küresel krizi önü alınamaz bir şekilde derinleşiyor. Önümüzdeki dönem dünyada ve ülkemizde yoksulluğun, işsizliğin büyüyeceği bir dönem olacak. Krizin faturası her zaman olduğu gibi emekçilere, yoksullara, ezilen halklara çıkarılacak.
Kapitalist küreselleşmenin krizi bizim krizimiz değildir. Bu kriz vahşi kapitalizmin "kâr daha fazla kâr, sömürü daha fazla sömürü düzeni"nin krizidir. Bu kriz, "Üsttekine han hamam, alttakine din iman düzeni"ni sürdürücülerinin krizidir.
"Kriz bize teğet geçer" diyenlere sesleniyoruz: "Biz bu krizin bedelini ödemeyeceğiz." İşten atmalara, düşük maaş zamlarına, yoksulluğa, işsizliğe, zamlara ve anti demokratik uygulamalara karşı yurdun dört bir yanında sesimizi daha da yükselteceğiz. Kapitalist küreselleşmenin krizinin faturasının bize, emekçilere, ücretiyle geçinenlere, yoksullara, alttakilere çıkarılmasını asla kabul etmeyeceğiz.
Dünya Bankası, IMF, AB ve benzeri kuruluşların dayattığı yapısal uyum programlarıyla yalnızca "zam ve zulüm düzeni" getirenlere, ekonomiyi üretime değil ranta dayandırıp, her sıkıştıklarında faturayı halka kesenlere, AKP‘ye "Artık Yeter" diyoruz. Kapitalist küreselleşme sürecine eklemlenme doğrultusunda IMF ve Dünya Bankası nezdinde karnesi "A" olan AKP‘ye "Dur" diyoruz. AKP‘yi uyarıyoruz: "Bu ülke bu halk sahipsiz değildir."
Sevgili Arkadaşlar,
Bugüne kadar Türkiye‘yi yönetenler büyük bir bunalım, çözümsüzlük ve alacakaranlık dışında hiçbir şey yaratamamıştır. Daha çok yoksulluk, IMF‘ye ve emperyalizme daha çok bağımlılık, baskı, şiddet, çeteler ve yolsuzluklar, bu düzenin ve ülkeyi yöneten siyasi iktidarların marifetleridir.
Dünyada ve ülkemizde umut ancak başka bir yaşam arayışının güçlenmesinden geçmektedir. Bugün başka bir ülke ve dünyaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Kapitalizmin geleceği yoktur. Bizler insanlığın yok oluşa sürüklenmesine karşı özgürlüğün, barışın, kardeşliğin hakim olduğu yepyeni bir dünyayı bugünden yaratmanın mücadelesini şimdi daha güçlü ve kararlı yürütmeliyiz.
Şimdi görev zamanıdır. Şimdi mücadele etme zamanıdır. Şimdi omuzlarımızı birbirine yaslama zamanıdır.
İşte bunun için de Öğrenci Üye örgütlülüğümüz çok büyük bir önem taşıyor.
Sevgili Arkadaşlar,
Peki, "TMMOB"nin bizimle ilişkisi nasıldır?" diye sorarsanız, Onu Yevtuşenko sözleri ile tanımlayalım. Şöyle demiş:
Gençlere yalan söylemek yanlıştır, yalanların doğru olduğunu göstermek yanlıştır, yeryüzünde işlerin yolunda gittiğini söylemek yanlıştır. Gençler, ne demek istediğinizi anlar. Gençler halktır. Onlara, güçlüklerin sayısız olduğunu söyleyin. Yalnız gelecek günleri değil; bırakın, yaşadıkları günleri de açıkça görsünler. "Engeller vardır" deyin, "Kötülükler vardır" deyin. Varsa var ne yapalım: Mutluluğun değerini bilmeyenler mutlu olmazlar ki. Çocuklar; rastladığınız koşulları bağışlamayın, tekrarlanırlar sonra, çoğalırlar.
Evet, sevgili arkadaşlar: Bu örgüt size asla yalan söylemeyecektir.
TMMOB örgütlülüğüne hoş geldiniz."