DEMOKRATİK TOPLUMCU ÇAĞRI

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
Mersin Şubesi

Yayına Giriş Tarihi

18 Mart 2007

16.03.2007 tarihinde yapılan 3. Danışma Kurulu Toplantısında alınan ortak karar ile 17.03.2007 tarihinde bir basın açıklaması yapıldı...

16.03.2007 tarihinde yapılan 3. Danışma Kurulu Toplantısında alınan ortak karar ile 17.03.2007 tarihinde bir basın açıklaması yapıldı... TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI MERSİN ŞUBESİ DANIŞMA KURULU ÜYELERİNDEN
DEMOKRATİK TOPLUMCU ÇAĞRI

Yeni Cumhurbaşkanı Toplumsal Uzlaşma ile Seçilmelidir...

84 yıl önce Anadolu'da yaşayan her kökenden insanlarımızın saltanata ve emperyalizme karşı ortak mücadelesi ile kurulmuş Cumhuriyetimiz, tarihinin en önemli bunalımı ile karşı karşıya bulunmaktadır. Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olma ve aydınlanma temelinde kurulan Cumhuriyetimiz bugün içten ve dıştan tehdit altındadır. Bu durum başta Cumhurbaşkanımız Sn A. Necdet SEZER olmak üzere, bazı devlet kurumunun üst düzey yetkilileri tarafından da açıkça ifade edilmiştir. Yaşanan bunalım geçici olmayıp, giderek yapısal bir nitelik kazanmaktadır.

Bunalımla savaşmak durumunda olan birçok devlet kurumu yıllardan beri yozlaştırılmıştır. Bugünkü bunalımın temelinde büyük ölçüde "Atatürk'e Evet, Atatürk Devrim ve İlkelerine Hayır" diyen bir zihniyetin toplumumuzun son yarım yüzyılına egemen olması yatmaktadır. Özellikle 12 Eylül 1980 darbesinin Cumhuriyetimizin temel niteliklerinde yaptığı tahribatlar sonucunda toplumumuz hızla önemli bir yol ayrımına gitmektedir. Bu tahribatların en önemlileri devletin ve eğitimin laik karakterinin bozulması ile 12 Eylül anlayışını temsil eden ve hala geçerli olan, çarpık seçim ve siyasal partiler yasasıdır. Türbanın Cumhuriyete meydan okumanın simgesi olarak dayatma ve toplumsal gerginlik konusu haline getirilmesi ve tüm seçmenlerin dörtte bir oyunu alan partilerin meclis çoğunluğunun üçte ikisine sahip olabilmesi yapılan bu tahribatların sonucudur. Bu durum ülkemizin demokrasisinin gelişme sürecinde temsil ve meşruiyetten kaynaklanan toplumsal sorunları ve gerilimleri beraberinde getirmektedir. Başta üniversitelerimiz olmak üzere bilimsel araştırma yapan kurumların kaynakları kısıtlanırken, bazı belediyeler tarfından ücretsiz dağıtılan kitaplarda bilim dışı görüş ve ifadelere yer verilmektedir. Son yıllarda meslek alanlarımızla ilgili konular dahil bir çok konuda, yargı kararları fiilen uygulanmamaktadır. Devlet kurumlarının arasındaki uyumsuzluk nedeniyle, bir taraftan toplumsal gerginlik artarken, diğer yandan siyasi cinayetlerin önlemesinde ve sonuçlanmasında belirsizlikler yaşanmakta, bu durum adalet ve siyaset kurumlarına olan güveni aşındırmaktadır.

Öte yandan "küreselleşme gerçeğine uyum sağlamak" adı altında yıllardır ekonomide uygulanan IMF reçeteleri ile eğitim giderek paralı ve pahalı hale gelmiş, yurttaşlarımız arasındaki fırsat eşitliği zedelenmiş, toplumsal uçurumlar daha da büyümüştür. Oysa küreselleşme gerçeğini kabul etmek başkadır, ulusal çıkarlarımızı gözetmeden, dış dayatmalara teslim olmak başkadır. Bu anlayışla yıllardır toplumumuzun özverileri ile kurulmuş stratejik kamu işletmeleri ve bankalar önce özelleştirilerek içleri boşaltılmış, sonra tekrar devletleştirilmiş, en sonunda çoğunluğu yabancılara satılarak gelirleri faiz ve borç ödemelerinde kullanılmıştır. Birçok kamu kurum ve işletmelerinin satış sürecinde ortaya çıkan ve basına da yansıyan usulsüzlük ve yolsuzluk söylentileri hakkında mecliste araştırma komisyonlarının kurulması engellendiği için kuşkular hala giderilememiştir. Yıllardır IMF reçetelerinin uygulanması ile artan dış borçla beraber, ekonomimiz bunalımdan bunalıma sürüklenmiştir. 2002 yılı Kasım ayında 220 milyar dolar olan toplam borcumuz 2006 sonunda % 75 artışla 385 milyar dolar olmuştur. Dünyadaki kırk iki ülke içinde, yıllık %18 civarındaki üç aylık faiz oranında ülkemiz açık farkla birinci durumdadır. Ülke dışından helen fonların kazançlarından vergi alınmaması nedeniyle, Anadolu insanının emeği ve alın teri ile oluşan birikimleri, yurtdışına bilgisayar tuşları ile aktarılmaktadır. Faizler bu spekülatif dış fonları içeride tutabilmek için bir türlü indirilememektedir. Yeraltı ve yer üstü doğal zengiliklerimiz kamu yararı dikkate alınmadan, çıkarılan yasalarla sadece karı amaçlayan çok uluslu şirketlerin eline geçmektedir. Bankacılık sektörünün yaklaşık üçte birinin yabancıların eline geçmesi ile birlikte, bu sektörde verilen kredilerin büyük bir bölümü KOBİ'lere, sanayiye ve araştırmaya değil, ev ve araba gibi üretken olmayan mal ve hizmetler için kullandırılmaktadır.Bu yolla insanlarımız uzun yıllar borç ödemeye dayalı, tüketime özendirilmektedir. Sonuçta halk da, devlet de borçlu hale gelmekte, kredi borçları sosyal bir travma haline gelmektedir. Bu şartlarda herhangi bir nedenle dışarıdan sıcak para girişinin aksaması veya belirli büyüklükte dış fonların spekülatif olarak aniden ülke dışına çıkması halinde, her an yeni bir ekonomik bunalım çıkma olasılığı vardır. Bu nedenle ülkemizin siyasi bağımsızlığından söz etmek gerçekçi değildir. Ekonomideki diğer bazı makro ölçütlerin farklı yorumlanması, bu gerçeği değiştirmemektedir.

Yıllardır hazırlanan genel bütçeler, sıcak para girişine , yüksek faiz, düşük kur saadet zincirine dayalı rant ekonomisini esas almaktadır. Bunun sonucunda ülkemiz gelir dağılımı en bozuk ülkeler arasında hızla ön sıralara yükselmektedir. Buna paralel olarak gerçek üreticilerin ,yoksul halk kesimlerinin ve emeğin ulusal gelirden aldığı pay giderek azalmakta, kayıt dışı ekonomi ve sermaye gelirleri sağlıksız boyutlarda artarken ülke genelinde gerçek işsizlik % 15 in altına inmemektedir. Buna karşılık toplumsal dengesizlikleri azaltacak olan "planlama" ve "sosyal devlet" anlayışı terk edilmiştir. Son yıllarda özellikle kentlerimizdeki suç oranında yaşanan patlama ile gençlerde şiddet eğilimi ve uyuşturucu bağımlılığının artığına ilişkin basın haberleri bu durumun en açık göstergesidir

Üretim ekonomisi yerine yıllardır uygulanan yüksek faize dayalı rant ekonomisi sonucu, Türkiye'de gerçek üretici olan küçük sanayi ve tarım kesimi çökmektedir. İthalatla ihracat arasındaki fark 2007 yılı başı itibariyle 52 milyar dolara civarına çıkmış, ihracatımızın %70 i ithalata dayalı hale gelmiştir 2006 yılında kapanan iş yerlerinin sayısındaki artış, önceki yıllardan fazladır. Tarım sektörü hızla üretkenliğini kaybetmekte, içine girdiği çöküntü nedeniyle insanlarımız varını yoğunu satarak köyden kente göç etmek zorunda kalmaktadır. Bu durum kentlerimizdeki işsizlik oranını daha da yükseltirken, çevreyi ve sosyal barışı olumsuz etkilemekte, sosyal ve etnik kışkırtmalara zemin yaratmaktadır. Yaşanan bu sorunların "küreselleşmeye ayak uydurmanın sıkıntıları" olarak hafife almak, büyük bir gaflet olup, ekonomideki bu sorunların yapısal hale dönüştüğüne ilişkin belirtiler her geçen gün artmaktadır. . Öte yandan ülke gerçekleri konusunda farklı görüşleri dile getiren basın kuruluşlarına yapılan çeşitli baskılar basın özgürlüğünü zedelemektedir.

Öte yandan ülkemiz, hem Irak'ı işgal eden güçlerin, hem de Avrupa Birliğinin(AB) siyasi müdahaleleriyle dış politikada açmazlar içine sokulmuştur. Emperyalizmin ünlü "böl ve yönet" ilkesi Irak'ta bir kez daha yürürlüğe konulmuş, Irak etnik ve mezhep temelli savaşlarla birbirine düşürülmüş, bu arada Irak'ın başta petrol olmak üzere ve doğal zenginlikleri çok uluslu şirketlerce paylaşılmıştır. Ülkemiz Irak 'ın iç barışı ve refahı için, elinden gelen katkıyı yaparken, ABD ve İngiltere'den sonra savaşa girmediği halde Irak'ta en fazla can kaybı olan üçüncü yabancı ülke durumuna gelmiştir. Meslektaşlarımız dahil bir çok kesimden insanımız Irak'ta hayatlarını kaybetmiş ve kaybetmeye devam etmektedir. Buna rağmen kuzey Irak'tan ülkemize yönelen PKK terörürün durdurulması için ne Irak'daki kukla yönetim, ne AB, nede işgalci ülkeler içten bir çaba göstermemektedirler. Hergün onlarca kişinin öldüğü Irak'ta yaşanan trajedi, bölge barışı ve ülkemizin bütünlüğü açısından ortaya çıkan tehditler nedeniyle, Saddam dönemini aratır hale gelmiştir. Diğer yandan emperyalist güçlerce kurgulanan Cumhuriyetimizin laiklik ilkesinden vazgeçilerek, ılımlı İslam anlayışına dayalı Büyük Ortadoğu Projesini (BOP) kabule zorlanmaktadır. Bunlara ilaveten Güney Kıbrıs Cumhuriyetinin, Kuzey Irak'taki grupların, PKK terör örgütünün ve Ermeni Diasporasının tehdit ve şantajlarının sonu bir türlü gelmemektedir.Yıllardır fikir özgürlüğünün şampiyonluğunu yapan batı ülkeleri birbiri ardına "ermeni soykırımının inkarını suç sayan yasaları" çıkarmakta, kendi ülkelerinde bunun aksini savunan yurttaşlarımızın şahsında, aslında toplumumuzu mahkum etmektedirler. Bu pencereden bakıldığında ülkemizi ve cumhuriyetimizi kuşatan çember daralmaktadır.

Tüm bu gelişmeler ışığında 16 Mart 2007 tarihinde toplanan Şube Danışma Kurulu üyeleri olarak ;

Cumhuriyetimizin kuruluşundan buyana sanayileşerek kalkınmış, bağımsız, demokratik, çağdaş ve laik bir Türkiye olması için, mücadele eden bizler, mesleğimizi uygulamada ve yaşamımızı onurlu bir şekilde sürdürmekte karşılaştığımız sorunların, ülke sorunlarından soyutlanamayacağının bilincindeyiz. Bu nedenle, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında yukarıda açıklanan mevcut bunalımın derinleşmemesi, tam tersine bu süreçten Cumhuriyetimizin yıpranmadan, güçlenerek çıkması gerektiğine inanıyoruz.

Bu inançtan hareketle, yeni seçilecek Cumhurbaşkanımızın, kişiliği, geçmişi ve birikimi ile Cumhuriyetimizin tüm temel değerlerini benimsemiş, toplumun her kesimi ile barışık, tüm yurttaşlarımızın kucaklayabileceği bir isim üzerinde, toplumsal uzlaşma ile seçilmesini ülkemizin geleceği açısından yaşamsal bulduğumuzu kamuoyunun dikkatine sunuyoruz. Bizler "şimdi değilse ne zaman sorusunu" sorarak, başta TBMM üyeleri ve basınımız olmak üzere, tüm partileri, demokratik kitle ve meslek örgütlerini , aydınlarımızı , ve tüm yurttaşlarımızı bu süreçte duyarlı davranarak sürece aktif ve olumlu katkı koymağa, hep birlikte çaba göstermeye çağırıyoruz, Unutmayalım ki ülkemizin ve cumhuriyetimizin geleceği ona sahip çıkanların ellerinde şekillenecektir.17.03.2007

Şube Yönetim Kurulu Üyeleri,
Şube Genel Kurul Delegeleri,
Tarsus Temsilciliği Yürütme Kurulu Üyeleri
Silifke Temsilciliği Yürütme Kurulu Üyeleri
Şube Uzmanlık Komisyonu Üyeleri,
Toplantıya Katılan Diğer Şube Üyeleri