TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2009’A DOĞRU "KRİZ VE SANAYİ SEKTÖRLERİNİN DURUMU SEMPOZYUMU" GERÇEKLEŞTİRİLDİ

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

TMMOB Sanayi Kongresi 2009’a Doğru Kriz ve Sanayi Sektörlerinin Durumu Sempozyumu 28 Şubat 2009 tarihinde Ankara Milli Kütüphane Konferans Salonu’nda yapıldı. Meslektaşlarımızın, akademisyenlerin, kamu kurum ve kuruluşları ile sektör temsilcilerinin katıldığı etkinliği, kayıtlı 220 delege izledi.

TMMOB Sanayi Kongresi 2009’a Doğru Kriz ve Sanayi Sektörlerinin Durumu Sempozyumu 28 Şubat 2009 tarihinde Ankara Milli Kütüphane Konferans Salonu’nda yapıldı. Meslektaşlarımızın, akademisyenlerin, kamu kurum ve kuruluşları ile sektör temsilcilerinin katıldığı etkinliği, kayıtlı 220 delege izledi.

Bu SEMPOZYUM ile; Dünyadaki gelişmelerle birlikte sektörlerin nabzının tutulması, küresel krizin reel sektörlere etkilerine ilişkin verilerin ortaya konması, krizden en çok etkilenen sektörlerin genel bir fotoğrafının çekilmesi ve sonuçların kamuoyu ile paylaşılması hedeflenmiş, yapılması gerekenler konusunda yeni açılımlar ortaya koyulmaya çalışılmıştır.

Toplam dört oturumdan oluşan Sempozyumun açılışı Oda ve TMMOB Başkanın konuşmalarıyla başladı. Ardından Sempozyumda iktisatçı Prof. Dr. Korkut BORATAV ülke sanayisinin durumuna ilişkin kapsamlı bir sunum gerçekleştirdi. Daha sonraki oturumlarda ise krizin otomotiv, demir çelik ve metal, makina imalat, tekstil, enerji, kimya, elektronik, tarım ve tarıma dayalı sanayi sektörlerine etkileri sektörel kuruluş temsilcilerince; krizin çalışanlara etkileri KESK ve DİSK sendikalarının temsilcilerince irdelendi. Son oturumda iktisatçı Prof. Dr. Bilsay KURUÇ tarafından genel bir değerlendirme sunumu ve ardından tartışmalar yapıldı. Sempozyumun Sonuç Bildirisi önümüzdeki hafta açıklanacaktır. Burada ortaya çıkan sonuçlar, 12-13 Aralık 2009 tarihinde Düzenleyeceğimiz TMMOB Sanayi Kongresi 2009‘a taşınarak değerlendirilecektir.

MMO Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ‘ın Yaptığı Konuşma:
"Sayın Birlik Başkanım,
Sayın Hocalarım, Sayın Sektör Temsilcileri, Sayın Sendika Temsilcileri,
Değerli Meslektaşlarım ve Değerli Basın Mensupları,
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Etkinliğimize hoş geldiniz.
1963 yılından bu yana iki yılda bir TMMOB adına düzenlediğimiz ve geleneksel hale gelen TMMOB Sanayi Kongresi‘ni bu dönemde 12–13 Aralık 2009 tarihinde gerçekleştireceğiz. Bu dönemki kongrenin ana teması "Dünya Ekonomik Krizi ve Türkiye Sanayinin Yeniden Yapılanması, Planlamada Model Önerileri, İstihdam Öncelikli Bölgesel Refah ve Kalkınma" olarak belirlenmiştir.
Sanayi kongresine bir ön hazırlık olarak gerçekleştirdiğimiz bugünkü sempozyum sanayi kongremize veri taşımanın yanı sıra küresel krizin bugüne değin sanayi sektörlerine ve çalışma hayatına somut etkilerini saptamak, sorunların aşılması için çözüm önerileri geliştirmek amacıyla düzenlenmiştir.
Değerli Katılımcılar,
Odamız her iki yıllık çalışma döneminde meslek ve uzmanlık alanlarımızla ilgili gelişmeleri tartışmaya açmak, görüş ve önerilerimizi yetkililere iletmek, kamuoyunu bilgilendirmek ve ilgili taraflarla birlikte çözüm önerileri üretmek amacıyla, sanayi ve bağlantılı konularda demir çelikten, otomotive, iş makinalarından, tekstil teknolojilerine, makine tasarımından, tıbbi cihaz teknolojilerine, kaynak teknolojilerinden, uçak ve havacılığa, iş sağlığı ve güvenliğinden enerji verimliliğine varana değin 35 civarında kongre ve sempozyum düzenlemektedir.
Bütün bu etkinliklerin ana amacı ülkemizin yararına ve halkımızın refahına yönelik sanayi politikalarının şekillenmesi ve bu yönde sektörel ve bütünlüklü toplumsal bir bilinç oluşturulmasına katkıda bulunmaktır. Bugünkü etkinliğimiz bu açıdan oldukça önemlidir. Zira içinde bulunduğumuz kriz koşulları ile birlikte ele alındığında ülkemiz sanayii, tarihsel bir yapılanma ve dönüm noktasının eşiğinde bulunmaktadır.
Değerli Katılımcılar,
Türkiye sanayii 1961‘lerden bu yana çeşitli evrelerden geçerek, iktidarlara, dünya ve ülke konjonktürüne, IMF, DB, Gümrük Birliği, AB, DTÖ tarafından belirlenen politikalara bağlı olarak önemli dalgalanma ve krizlerin içinden geçmiştir. Uzun süreli teşvik ve desteklere rağmen kalıcı ve entegre bir sanayi politikası oluşturulmaması ve buna uygun stratejilerin geliştirilememesi sonucu ülke sanayii dışa bağımlı ve fason üretime yönelik bir yapıya büründürülmüştür.
Özellikle 24 Ocak 1980 kararları ile başlayan süreçte, 1982 Anayasasına da yansıtıldığı üzere kalkınma planlaması devletin temel ve öncelikli görevi olmaktan çıkarılmış ve salt ekonomik bir hüviyete büründürülmüştür. Ekonomik ve sosyal kalkınmanın birlikte gerçekleştirilmesi ve bu amaçla sanayileşmeye öncelik verilmesi gibi uzun erimli hedeflerden uzaklaşılmıştır.
Böylece sübvansiyonlar büyük ölçüde kaldırılmış, KİT yatırımları durdurulmuş, büyük ölçekli sanayi kuruluşları ile stratejik kuruluşlar özelleştirilmiş, sabit sermaye yatırımlarında gerileme yaşanmış, Gümrük Birliği hedefleri doğrultusunda tüm sektörlerde korumacılık asgariye indirilmiş, Türkiye sanayii eşitsiz koşullarda küresel rekabete açılmıştır. Öz kaynaklardan çok ithal kaynaklar girdi olarak kullanılmış, küresel güçlerin dayattığı iş bölümü ile fason üretim ve taşeronlaşma egemen kılınmış, kaynak tahsisinin iç ve dış piyasalar yoluyla sağlandığı bir sanayi modeline geçilmiştir.
Türkiye‘nin ulus ötesi şirketler ve uluslararası finans sermayesinin doğrudan denetimi altına sokulmasına dayalı bu yeni sömürgeleştirme modeli ile ülkemiz ithalat ve ucuz işgücü deposu haline dönüştürülmüştür. Yatırım kavramı artık tek bir hedefe, "yabancı sermayeyi davet etme"ye odaklanmıştır.
Bu politikaların biriktirdiği olumsuzluklar özellikle son 9 yıl, 2001 krizi ve içinde bulunduğumuz büyük krizde yüzeye çıkmıştır.
Değerli Katılımcılar,
Türkiye‘de ekonominin ölçeğinin küçüldüğü, üretim, istihdam, ihracat ve ithalatının gerilediği bir döneme girilmiştir. Bu, doğrudan üretici sektörlerin krizi anlamına gelmektedir. Türkiye bu krizi bizzat üretici sektörlerde, hizmet sektörlerinde ve tüm toplumda yaşamaktadır. İçinde bulunduğumuz kriz koşullarında makro ekonomik dengeler tamamen bozulmuştur.
Kriz son altı ayda belirgin bir biçimde üretim, talep, yatırım alanlarındaki daralma ile büyümeyi aşağıya çeken bir nitelik kazanmıştır.
Gelişmiş ve gelişmekte olan 42 ülkeye ait büyüme verilerine göre Türkiye 2008‘in son aylarında % 0,5 büyüme oranı ile büyüme hızı en düşük 7 ülke arasında yer almaktadır. Konu gelişmekte olan ülkeler kategorisinde ele alındığında ise Türkiye, 22 ülke arasında sondan 3. sıradadır.
Merkez Bankasının imalat sanayi işyerlerinde yaptığı ankete göre son 3 ayda sanayi işyerlerinin % 68‘inde üretim, % 72‘sinde sipariş miktarı azalmış ve % 52‘sinde ortalama birim maliyeti artmış bulunmaktadır.
İmalat sanayi toplam üretiminde 2008 ve 2009 Ocak ayları kıyaslandığında % 27‘lere varan bir düşüş söz konusudur. Toplam sanayi üretiminde ise bu rakam % 33‘lere çıkmaktadır. Aynı dönemde kapasite kullanım oranındaki düşüş ise % 23‘ler civarındadır.
İmalat sanayi alt sektörlerine bakıldığında da durum farklı değildir. 2008 ve 2009 Ocak ayları kıyaslandığında otomotivde % 36, tekstilde % 33 metalde % 40, giyimde % 29, makine imalatında % 19, gıdada % 10 civarında üretim düşüşleri yaşanmıştır.
Bütün bunların sonucu olarak Ocak 2009‘da sanayide işsizlik oranı % 19,3‘e ulaşmıştır.
Ülke genelinde resmi rakamlara göre 3 milyon kişi işsizdir. Eksik istihdam, iş aramaktan vazgeçenler ve mevsimlik işsizlik kategorileri de katıldığında bu rakam 6,5 milyona ulaşmaktadır.
Yani her dört çalışabilecek insandan biri işsizdir. TÜİK verilerine göre Güney Afrika Birliği ve İspanya‘dan sonra Türkiye işsizlikte üçüncü sırada yer almaktadır. İşkur‘a başvurularda % 95 artış vardır ve Türkiye işsizlikte dünya birinciliğine oynamaktadır.
Değerli Katılımcılar,
Krizin etkilerinin bu derece yakıcı yaşanmasının bir nedeni de siyasi iktidarın "hamdolsun iyiyiz bu kriz bizi teğet geçer" yaklaşımıdır. Konu yalnızca bankaların ve finansman kurumlarının düzeyine indirgenerek ele alınmış, ekonomik dengelerin değişimi, döviz-faiz ikilemi, enflasyon, istihdam düzeyi, yatırımlar ve dış ticaret açığı ile ülkenin dış borçlarının durumu gündeme getirilerek önlemler tartışılmamıştır. Sanayi sektörünün üretim, yatırım, ihracat ve ithalatı ile istihdamı kapsam dışı bırakılmıştır. Ülkenin geleceğini ipotek altına alan politikalar aynen uygulana gelmektedir.
Geçen hafta Mecliste yasalaşan ve kamuoyunda "ekonomik önlemler paketi" olarak adlandırılan "İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" işsizlik, yatırım teşviki, banka işlemleri, vergi avantajları, tekstil ve otomotiv için getirilen düzenlemelerle bazı önlemleri uygulamaya koymaktadır. Ancak bunlar tek tek ele alındığında ekonomi ve sanayinin içinde bulunduğu koşullarda çok yetersiz oldukları görülmektedir. Düzenlemeler, sektörlerin özgün yapısını gözetmekten ve bütünsel bir yaklaşımdan yoksundur.
Örneğin geçici işsizlik konusunda 2008–2009 yılları için kısa çalışma ödeneği % 50 artırılmış ve ödeme süresi 3 aydan 6 aya çıkarılmıştır; Bakanlar Kurulu ödenek süresini 6 ay daha uzatabilecektir. Ancak bu durum % 25‘e ulaşan işsizliğe bir çözüm getirmemektedir. Kapsam oldukça dar olup işyerlerinin yeniden üretimini sürdüreceği varsayılmaktadır. 2009 yılında talebin daha da daralacağı ve krizin yoğunlaşacağı öngörüldüğünde, giderek artan geçici işsizlik bizzat fiili işsizliğe dönüşecek ve bu durum işsizlik oranının hızlı artışını getirecektir.
Burada kalıcı önlemlere ihtiyaç vardır. Öncelikle kamunun şu anda % 4‘e varan belirlenmiş istihdam gereksinimi hızla karşılanmalı ve sanayide istihdam odaklı ve yüksek katma değerli yeni yatırımlar planlayacak bir yaklaşımla istihdam hacmi artırılmalıdır. Buna göre de destek, teşvik ve finansal kaynaklar planlanmalı ve gerçekleştirilmelidir.
Diğer yandan bu sözde önlemler paketi ile 5746 sayılı Yasada değişiklik yapılarak işletmelerin Ar-Ge Merkezlerinde çalışan personelin, doktoralı olanlarda % 90, mühendislerde % 80 oranındaki gelir vergisi muafiyeti bedeli, çalışanlardan alınarak işletmelere aktarılmıştır. Yani reel olarak AR-Ge personellerinin ücretleri düşürülmüştür.  Bu düzenleme, nitelikli personel istihdamını baltalayıcı niteliktedir. Zira bir süre sonra nitelikli elemanlar bu kuruluşlardan ayrılacak ve yerlerine düşük ücretle yenileri gelecek ve yine kalıcı bir Ar-Ge alt yapısı oluşturulamayacaktır.
Bilindiği gibi imalat sanayinin krizden en fazla etkilenen kesimini KOBİ‘ler oluşturmaktadır. Ülkemizde küçük ve orta boy işletmeler istihdamın % 63,30‘unu katma değerin ise % 29‘unu gerçekleştirmektedir. Bu işletmeler kısa ve orta vadeli finansman çıkmazı içerisinde olup birçok KOBİ niteliğinde firma ya kapanmakta ya da üretimlerine ara vermektedir. Söz konusu pakette bu alana ilişkin kalıcı önlemler yer almamaktadır.
KOBİ‘lerin kalifiye işgücü oranını artırmak ve mühendis istihdamını yükseltmek için KOBİ çalışanlarına gelir vergisinden % 80–90 oranında muafiyet sağlanmalıdır. Yüksek katma değer yaratan ve istihdam ağırlıklı işletmelerin kredilerde önceliğe sahip olması öngörülmelidir. Bölgesel teşviklerde "kümelenmeler" bazında sektörel destekler uygulanmalı; sektörel bazda birleşmeleri gündeme getiren projeler yapılmalı; "ortak tedarik sistemi" ile "ortak AR-GE Merkezleri" kurulmalı, geliştirilmeli ve denetlenmelidir. KOBİ kredileri ayrıcalık güdülmeksizin mevcut yapıyı güçlendirmek ve gelecekteki işletme vizyonunu ortaya koymak amacıyla, etkin bir mali denetimle dağıtılmalı; kredilerin geri dönmesi için firmaları güçlendirecek önlemler getirilmelidir.
Özet olarak, sözde "küresel krizin olumsuz etkilerinin giderilmesi"ne yönelik olarak çıkarılan bu yasa ülkemizin alt üst olan ekonomik yapısına ve çökmekte olan sanayisine merhem olacak bir güç ve nitelik taşımamaktadır. Kısa bir süre tekstil, otomotiv v.s. gibi alt sektörlerin talebini artıracak, yatırım yapmakta olan şirketlerin vergilendirme durumuna anlık çözümler getirecek bu düzenlemeler, orta ve uzun vadeli bir program olarak krize çözüm getirmeyecektir. Ayrıca unutulmamalı ki, on yıllara dayanan dışardan yönetimli sanayi politikaları sonucu sanayimiz çözülmeye yüz tutmuştur.
Değerli Konuklar, Değerli Katılımcılar,
Açıklıkla saptamak durumundayız. Neo liberal serbest pazar ekonomisi iflas etmiştir. Küresel krize kendi birikmiş ekonomik sosyal bunalım öğeleriyle katılan Türkiye‘nin kaynaklarının yeni borç, faiz ödemeleri ile heba edilmesine artık daha güçlü bir şekilde dur demek gerekmektedir.
Üretim, istihdam, ihracat, ithalat, gelir ve servet vergisi, finansal gelirler, işsizlik sigortası fonunun kullanımı, döviz kuru ve sermaye hareketleri alanlarında Türkiye‘nin çok radikal adımlar atması gerekmektedir. Başka türlü ekonomik ve sosyal bunalımdan çıkış olanaklı değildir.
Öncelikle ve ivedilikle uluslararası finans kuruluşlarının güdümünde uygulanan üretimi, yatırımı, sanayiyi, bilimi, teknolojiyi, mühendisi ve toplumu dışlayan ekonomik sosyal politikalar terk edilmelidir.
Tam üyelik müzakere süreçleri tamamlanıncaya kadar Gümrük Birliği anlaşması askıya alınmalı; AB müzakere süreçlerinde müktesebat değişikliklerinin tüm sektörler, meslek örgütleri ve sivil toplum nezdinde tartışmaya açılması sağlanmalı ve bu alanda ülke çıkarlarını esas alan politikalar oluşturulmalıdır
Türkiye‘de sanayinin yeniden istihdam yaratabilir duruma getirilmesi, ara mallar üretimine ivedilikle geçilmesi, KOBİ‘lerin Ar-Ge ve inovasyonla özgün ürüne yönelebilmesi, ithal girdilerin minimalize edilerek daha yüksek katma değerli bir sektörel yapı değişimine gidilmesi ancak ve ancak ülke çıkarları ve halktan yana bir planlama ile olanaklıdır. Eğer bir planımız yoksa başkalarının planlarının bir parçası olacağımız açıktır.
Sözlerime son verirken,  sempozyumumuzun hazırlık çalışmalarına emek veren değerli bilim insanlarımız Prof. Dr. Korkut BORATAV, Prof. Dr. Oktar TÜREL, Prof. Dr. Bilsay KURUÇ, Prof. Dr. Hayri KOZANOĞLU, Prof. Dr. İşaya ÜŞÜR ve Prof. Dr. Aziz KONUKMAN‘a, Odamız Sanayi Çalışma Grubu Başkanı Yavuz BAYÜLKEN‘e tüm çalışmalarımızda yanımızda olan TMMOB Başkanı Mehmet SOĞANCI‘ya, Sanayi Kongresi düzenleme ve yürütme kurulu üyelerine, oturumlarda temsilcileri bulunan sektörel kuruluşlar ve sendikalarımıza,  etkinlik sekreterimiz Emin UYSAL ve bütün emeği geçenlere ve bu salonda bulunan herkese Oda Yönetim Kurulumuz adına teşekkürlerimizi sunuyor, bu etkinliğin sanayileşen, üreten, hakça paylaşan bir Türkiye için öneri ve düşlerimizin gerçekleşmesine katkıda bulunmasını diliyorum."

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet SOĞANCI‘nın Yaptığı Konuşma: 
"Türkiye‘nin aydınlık yüzü çok sevgili bilim insanlarımız,
Emek ve meslek örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, sanayi sektör derneklerinin çok değerli başkanları, yöneticileri,
Örgütümün çeşitli kademelerinde görev yapan sevgili yönetici arkadaşlarım, mesai arkadaşlarım,
Sevgili meslektaşlarım,
Sevgili konuklarımız,
Sevgili basın mensupları,
Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum. "TMMOB Sanayi Kongresi 2009‘a Doğru, Kriz ve Sanayi Sektörlerinin Durumu Sempozyumu"na hoş geldiniz.
Ben öncelikle burada hepimizin buluşmasını sağlayan arkadaşlarıma, Yürütme Kurulumuza, Düzenleme Kurulumuza, görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına, uzmanlara, Makina Mühendisleri Odamızın Sevgili Yöneticilerine, Oda çalışanı arkadaşlarıma, emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Değerli Katılımcılar,
TMMOB, mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendisleri, mimarları ve şehir plancılarını temsil etmek, onların hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla yükümlüdür. Bu amaçla, TMMOB meslek alanlarıyla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak, yorumlamak ve toplumu bilgilendirmek zorundadır. Bu nedenle de TMMOB, bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirir, bunların yaşama geçirilmesi için mücadele eder ve bunların gereği olarak en genel anlamda bağımsız ve demokratik bir Türkiye‘nin yaratılması yönündeki çalışmalarını bütünsel bir anlayışla ve etkinleştirerek sürdürür.
TMMOB yıllardır üzerine düşeni yapmış, yerel ve merkezi iktidarları, meslek alanları ile ilgili ve sürekli olarak, bugünkü gibi topladığı etkinliklerin sonuç bildirileri ile uyarmıştır. İşte şimdi TMMOB ortamında 1962‘den bu yana düzenlenmekte olan ve bu kez on yedincisi düzenlenecek olan Sanayi Kongremizin ön hazırlık toplantısı olan Sempozyumda bir aradayız.
TMMOB ortamında 1962‘den bu yana düzenlenmekte olan Sanayi Kongreleri 1962, 1964, 1972, 1974, 1976 tarihlerinde Makina Mühendisleri Odası yürütücülüğünde gerçekleştirildi. Bir süre verilen aradan sonra; gene Makina Mühendisleri Odası yürütücülüğünde düzenli bir şekilde sürdürüldü.
-    1987‘de 1980 Sonrası Sanayiinin Durumu, 21. Yüzyıla Girerken Türkiye Sanayi,
-    1989‘da Bilimsel ve Teknolojik Gelişmeler, Sanayide Uygulamaları ve Etkileri,
-    1991‘de Bilim ve Teknolojideki Olağanüstü Gelişmeler ve Ekonomilerin Uluslar Arasılaşması Sürecinde Türkiye Sanayiinin Konum ve Geleceğinin Saptanması,
-    1993‘de Türkiye‘nin Sanayi ve Teknoloji Politikaları ve Uluslararası Rekabet Hedefleri,
-    1995‘de Rant Ekonomisinden Üretim Ekonomisine Geçiş,
-    1997‘de Toplu Bakış,
-    1999‘da Küreselleşme ve Sanayileşme,
-    2001‘de Mühendisler ve Sanayileşme,
-    2003‘de Küreselleşme ve AB Süreçlerinin Ülke Sanayii ve Mühendislerine Etkileri,
-    2005‘de de Sanayileşme, İstihdam, Refah,
-    2007‘de Geçmişten Geleceğe Sanayileşme, Planlama ve Kalkınma, Türkiye İçin Model Önerileri
ana temalı Sanayi Kongrelerini düzenledik.
2009 Aralık ayında ise "Dünya Ekonomik Krizi ve Türkiye Sanayinin Yeniden Yapılanması" ana teması altında krizin dünya Türkiye‘deki etki ve yönelimleri ile Planlamada Model Önerileri ve İstihdam Öncelikli Bölgesel Refah ve Kalkınma konularında yoğunlaşacağız. 
Şimdi bu sempozyum ile sıcağı sıcağına, kapitalist küreselleşmenin küresel krizinin sanayi sektörlerimize etkilerini irdeleyip, sizlerin katkıları ile saptama ve önerilerimizi kamuoyuna sunacağız.
Değerli Katılımcılar,
Oda Başkanımın konu ile kapsamlı sözlerine ilave olarak ve 2007 Sanayi Kongresi‘nin sonuç bildirisinden birkaç hususu burada sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kongremiz sonunda 2007 de şunları söylemiştik:
Ülke sanayinde üretimi esas alacak istihdam odaklı, kalkınma ve refahı amaçlayan politikalar nerdeyse bütünüyle terk edilmiş, ülke dış borç ve ithal girdi ağırlıklı ihracata ve dengesiz büyümeye dayalı ekonomik anlayışa teslim edilmiştir.
Ülkeye gelen yabancı doğrudan sermaye yatırımları özelleştirmeye, finansman ve sigortacılık sektörlerine yönelmiş, böylece imalat sanayinin yeni yatırımlarına herhangi bir kaynak ayrılmamıştır. İç pazar, ithal malları lehine genişletilmiş ve dışa bağımlılık perçinlenmiştir.
Dokuzuncu Kalkınma Planı, plansız döneme geçişi simgesi olup, AB‘ye entegre ile sanayinin taşeronlaşmasının da belgesi niteliğindedir. Plan yapamayan Türkiye başkalarının planına teslim olmuştur. Bir başka anlamda küresel ekonominin insafına bırakılmıştır.
Ar-Ge ve inovasyon sürekli gündemde olmasına karşın GSMH içindeki payı % 0,8‘i aşamamış, ayrıca çıkarılan yasa taslağı ile yabancı yatırımların Ar-Ge merkezlerine teşvik verilmesi öngörülmektedir.
Bölgeler arası dengeyi kuracak ve gelir dağılımını adil bir biçimde kalkınmada öncelikli yörelere yayacak politikalar oluşturulmadığından, işsizlik ve yoksulluk sorunu öncelikli sorunların başında yer almakta devam etmektedir.
Planlama, sanayileşme ve kalkınma birbirinden ayrılmaz bir üçlüdür. Bu kavramlar yalnızca sanayideki teknolojik gelişmeler veya üretim sürecinde dar anlamdaki bir sanayileşme ile eşleştirilerek tanımlanamaz. Sanayileşme ve kalkınmayı "sosyal kalkınma" anlayışı içinde, planlı bir yaklaşımla, tarım, çevre, enerji, bilim, teknoloji, istihdam, sağlık, eğitim, gelir, bölüşüm ve tüm diğer alanlara yönelik politikalarla bir bütünlük içinde tanımlamak gerekmektedir.
Türkiye küresel güçlerin bize biçmiş olduğu fason üretime yönelik taşeronlaşmış sanayi işletmelerinden oluşmuş bir yapılanmayı kabul edecek midir? Yoksa Türkiye sanayi elbisesini yeni bir modele göre, sanayileşme ve sosyal kalkınma hedeflerine yönelik bir biçimde mi oluşturacaktır? MMO tarafından kongreye sunulan "Ülke Örnekleri ile Kalkınma ve Sanayileşme Modelleri" Raporunda görüldüğü gibi bu ülkelerin uygulamaları, fason imalatın sanayi içinde özgün ürün geliştirilmesini önlediğini ve dışa bağımlılığı artırdığını ortaya koymaktadır. Türkiye bu ülkelerin sanayileşme deneyiminden gerekli dersleri çıkaracak ipuçlarını yakalamak zorundadır.
Ülkemizin kaynakları, küresel güçlerin baskısından bağımsız bir şekilde değerlendirildiğinde, Türkiye küresel rekabette yer alabilecek potansiyellere sahiptir. Bilimi ve teknolojiyi esas alan, AR-GE ve inovasyona ağırlık veren, dış girdilere bağımlı olmayan, istihdam odaklı ve planlı bir kalkınmayı öngören sanayileşme politikaları uygulandığında, durum değişecektir. Böylece sanayi yatırımlarında daha rasyonel seçimler yapılabilecek, ülkenin doğal kaynakları daha iyi değerlendirilebilecek, emek ve kaynak yoğun üretimden ileri/yüksek teknoloji yoğunluğu olan bir üretim ve sanayi yapısına ulaşılabilecektir.
Planlama, sanayileşme ve kalkınmada halkçı, toplumcu bir model ve bağımsız bir siyasi irade ile bunu gerçekleştirmek olanaklıdır.
- Ülkenin ekonomisini dışa bağımlı ve kırılgan hale getiren, tam üyelik müzakere süreçleri tamamlanıncaya kadar, Gümrük Birliği anlaşması mutlaka askıya alınmalıdır.
- AB ile üyelik müzakere süreçlerinde siyasi ödünler verilmesi istenen ve Türkiye‘nin iç politikasına müdahale eden üye tavırları reddedilerek, müktesebat değişikliklerinin tüm sektör ve sivil toplum nezdinde tartışmaya açılması ile tüm sektörlerde ülke çıkarlarına yönelik politikalar oluşturulmalıdır.
- Bugün her şeyden önce ülke ekonomisi ve sanayinin planlaması zorunlu hale gelmiştir. Bu planlama, kamu yararına çalışanların gelir dağılımını düzeltecek, işsizliği ortadan kaldıracak, sosyal, kültürel ve ekonomik kalkınmayı sağlayacak, refahı kitlesel olarak yayacak ilke ve araçları kapsamaktadır. Burada yatırımlara ağırlık verilmelidir.
- Planlama ve Kalkınma odaklı çalışmalar, tüm toplumsal mutabakatla, üniversite, sanayi ve meslek odaları ve sektör kuruluşlarını da kapsayan geniş bir platformda tartışılmalı, çözüm önerileri geliştirilmelidir.
- Sanayide üretimin Organize Sanayi Bölgeleri ve Küçük Sanayi Sitelerinde yaygınlaştırılması ve KOBİ‘lere rasyonel bir işletme yapısı ve ölçek getirecek düzenlemelerin yapılması zorunludur. Bunun için öncelikle bir sanayi envanteri çıkarılmalı, sistematik bir veri tabanı kurularak sürekli güncelleştirilmelidir.
- Mühendislik alt yapısı, AR-GE ve teknolojik gelişmenin önemli bir planlama öğesi olarak alınması ve değerlendirilmesi, kamu yararı ön plana alınarak benimsenmelidir.
- Yukarıdaki tespit ve önerileri sağlayacak kamu yararına bir planlama, kalkınma ve istihdam odaklı gelişmelerin gerçekleşebilmesi demokrasinin tüm ilke ve kurumlarıyla egemen olduğu, insan hakları ve özgürlüklerinin tam anlamıyla uygulandığı bir ortamın oluşturulması ile sağlanabilmelidir. Bir diğer anlamda, demokrasi ile kalkınma birbirini reddeden değil, birbirini tamamlayan ve geliştiren durumlar olarak görülmelidir.
"Eğer planınız yoksa başkalarının planlarının bir parçası olursunuz!" Oysa bizler, üreterek büyüyen ve paylaşarak gelişen bir ülkede yaşamak istiyor ve bunun olanaklı olduğunu biliyoruz.
Değerli katılımcılar,
Kapitalist küreselleşmenin küresel krizinde bu sözlerin anlamı daha doğru ortaya çıkıyor. Oda başkanımın az önce söylediği rakamlarda da bugünün Türkiye ve dünya ölçeğinde gerçeğin ifadesidir.
Kapitalist Küreselleşmenin sonuçları ortadadır: 1 milyar kişinin günde 1 dolardan az kazandığı, dünya nüfusunun zengin %2‘sinin dünya servetin yarısına el koyduğu bir dünyada yaşıyoruz. Kuzey ile güney arasındaki, kadın ile erkek arasındaki, varsıllarla yoksullar arasındaki fark gittikçe açılıyor
Ülkemizde de yoksulların daha fazla yoksullaştığı, siyasal yapıda pek çok değişimin gerçekleştiği biçimde yaşanan süreç, kapitalist küreselleşmenin küresel kriziyle karanlık yüzünü bir kez daha gösterdi. Neo-liberalizmin kurallarının değişmez olduğu öngörüsü sarsılırken krizden kurtulmak için sistemin taleplerine cevap vermenin de doğru olmadığı ortaya çıktı.
Küresel mali kriz tüm müdahalelere rağmen önü alınamaz bir şekilde derinleşiyor. Kapitalist küreselleşme sürecinin sonunu işaret eden bu krizle birlikte, kapitalizmin geleceği de tartışmalı hale geliyor. Neo-liberalizmi tartışılmaz ve geri döndürülemez kaçınılmaz bir süreç olarak gösterenler dahi, neo-liberalizme karşı alternatif arayışlarına giriyorlar.
Krizin sonrasında yoksulluğun ve işsizliğin artacağını tahmin etmek bir kehanet değil. Önümüzdeki dönem tüm dünyada krizin derinleşerek devam edeceği, bunun sonucu olarak da yoksulluğun, işsizliğin büyüyeceği bir dönem olacak. Böylesi bir dönem kapitalizmin iç çelişkilerini arttıracağı gibi aynı zamanda sınıf mücadelesine de ivme kazandıracaktır.
Küresel ekonomiyle yakın bağları olan hiçbir ülke bu krizden zarar görmeden kendisini kurtaramayacak. Özellikle Türkiye gibi kendi kaynaklarını kullanamayan, emperyalizme bağımlı ülkeler bu krizden daha da fazla etkilenecektir. Görülen o ki bugüne kadar Türkiye‘yi yönetenler büyük bir bunalım, çözümsüzlük ve alacakaranlık dışında hiçbir şey yaratamamıştır. Daha çok yoksulluk, IMF‘ye ve emperyalizme daha çok bağımlılık, baskı, şiddet, çeteler ve yolsuzluklar, bu düzenin ve ülkeyi yöneten siyasi iktidarların marifetleridir.
Evet, yaşamın içinde insandan ve halkımızdan yana taraf olan TMMOB, "kapitalist küreselleşmenin krizi bizim krizimiz değildir" diyor. "Bu kriz vahşi kapitalizmin "kar daha fazla kar, sömürü daha fazla sömürü düzeninin" krizidir" diyor. Bu kriz, "Üsttekine han hamam, alttakine din iman düzeni"ni sürdürücülerinin krizidir.
Bu Sempozyumumuzda da konuşmalar, tespitler bu sözlerimizin ne anlama geldiğinin ifadesi olacaktır.
Bütün bunlara karşın, dünyada da ülkemizde de umut ancak başka bir yaşam arayışının güçlenmesinden geçmektedir. Bugün başka bir ülke ve başka bir dünyaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Kapitalizmin geleceği yoktur, bizler insanlığın yok oluşa sürüklenmesine karşı özgürlüğün, barışın, kardeşliğin hakim olduğu yepyeni bir dünyayı bugünden yaratmanın mücadelesini şimdi daha güçlü ve kararlı yürütmeliyiz.
Kapitalizmin küresel krizinin yaşandığı böylesi bir dönemde, "daha demokratik, daha barışçı, gelirini adaletli paylaşan" bir dünya için mücadelenin de yükseltilmesi zamanıdır.
Değerli Katılımcılar,
Bitirirken şunları da söylemeliyim: TMMOB‘nin sözü insana dairdir, yaşama dairdir ve aydınlık gelecek günlere dairdir. Herkesin bunu bu şekilde algılamaları gerekmektedir. TMMOB insana dair görevlerini yapmaya devam edecektir."