II. ÇEVRE VE ENERJİ KONGRESİ
SONUÇ BİLDİRGESİ
II. Çevre ve Enerji Kongre ve Sergisi 15-17 Kasım 2001 tarihlerinde TMMOB Makina Mühendisleri Odası adına, İstanbul Şube Sekreteryalığı‘nda, Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumu‘nda gerçekleştirilmiştir. Kongrede 36 adet bildiri, 10 oturumda sunulmuş ve bildiriler kitabında yer almıştır. Kongrede "Enerji Sektöründe Çevre Sorunları", "Ulusal Enerji Politikalarının Oluşturulması", "Enerji Sektöründe Özelleştirme ve Tahkim" konulu üç adet panel düzenlenmiştir. Kongre boyunca düzenlenen sergide 18 adet standda kamu ve özel sektör kuruluşları, TMMOB‘ye bağlı Odalar ve sivil toplum örgütleri faaliyetlerini sergilemişlerdir. Kongre 500‘e yakın kamu ve bağlı özel sektörden yönetici, öğretim elemanı, mühendis, mimar, teknik eleman ve öğrenci katılımıyla gerçekleştirilmiştir.
"Sınırlı" kaynaklara sahip olan Dünyamız, "sınırsız büyüme" hedefi güden ve doğal döngülere ters düşen endüstriyel etkinlikler nedeniyle bir ekolojik yok oluşa sürüklenmektedir. Yaşam zincirinin son halkasını oluşturan insan dahil, tüm canlı ve cansız doğa büyük bir kirlenme ve bozulma sürecini yaşamaktadır. Bir yandan sınırlı kaynakları, tehlikeli atıklar üreterek, büyük bir hızla ve verimsizce tüketirken, bir yandan da nükleer tehlike ve küresel iklim felaketleri gibi tehditler oluşturan geleneksel enerji teknolojileri, bu vahim tabloda yerini alırken, enerji verimliliği ve doğayla uyumlu, sonsuz yenilenebilir enerji kaynakları ise bu süreçte bir umut olarak ortaya çıkmaktadır. Bu sistemler, dünyanın birçok ülkesinde yapıldığı gibi Türkiye‘de de resmi planlama ve somut hedeflerle desteklenmek zorundadır.
Doğal çevredeki zararların, mevcut bilimsel bilgi ile kavranamaması, her zaman tam olarak saptanamaması, uzun vadeli olması ve maddi karşılıklarının belirlenememesi nedeniyle, hesaplanabilen dışsallıkların daima bir minimumu oluşturacağı da asla unutulmamalıdır. Bu çevresel/toplumsal maliyetlerin hesaba katılmasıyla ise kirleten enerji sistemlerinin gerçek maliyetleri, görünen iki katına bile çıkabilmektedir. Bu ise temiz yenilenebilir enerji kaynaklarının, kirleten enerjilerin yarattığı haksız bir rekabete itildiği anlamına gelmektedir.
Türkiye‘de enerji konusundaki karar vericiler, "kişi başına düşen enerji miktarı"nı esas alan gelişmişlik değerlendirmelerinin yerini, birim enerji başına yapılan üretimi esas alan"ekonominin enerji verimliliği" kavramının aldığını dikkate almak zorundadır. Türkiye‘nin 70‘li yıllardan bu yana gelişmiş ülkelerde izlenen 30 yıllık gelişimin tam tersine, gittikçe daha fazla enerjiyle daha az iş yapar hale getirildiği gerçeği bir öz eleştiriyi gerektirmektedir. İyileştirici önlemler programlanmalı ve ulusal hedefler çerçevesinde uygulanmalıdır. Enerjinin etkin kullanımı her alanda hayata geçirilmeden "gelişmiş ülke" olunamayacağı ve çevre tahribatının önünün alınamayacağı enerji yetkilileri tarafından kavranmak zorundadır.
Günümüzde yeni dünya düzeninde enerji politikaları, uluslar arası sermayenin kendi iç çatışmaları ile çevre ülke ekonomileri arasındaki ilişkilerle ele alınmalıdır. Merkez kapitalist ekonomilerde sermayeler arasındaki çatışmada temel strateji, karşıt sermaye grubundan önce yüksek teknolojiye ulaşmak ve enerji alanlarında denetim kurmak biçiminde şekillenirken, gelişmekte olan ülkelerde ise yine enerji temel girdi olarak maliyetler üzerinde başat rol oynamaktadır. Bu ülke ekonomilerinde, teknoloji düzeyi geri olduğundan bol ve ucuz enerji kaynağının önemi artmaktadır.
Ülkemizde 20 yıldır uygulanmakta olan tüm ekonomik ve sosyal alanları kapsayan yoğun liberalizasyon uygulamaları ve propagandasının yansımaları enerji sektöründe de yoğunlukla kendini hissettirmiştir. Ulusal ihtiyaçlarla, kaynağını uluslar arası ekonomik politikalardan alan uygulamalar arasında bir gerilim oluşmakta ve bu gerilim kısıtlı ülke kaynakları üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır.
Bir yandan; Dünya Bankası‘nın dayattığı yapısal uyum düzenlemeleri ile bölgedeki enerji kaynaklarının yakınlık, diğer yandan AB ile ilişkiler, enerji sektöründe uluslararası unsurların ağırlığını artırırken, bu dış faktörler karşısında ulusal ihtiyaçları öne çıkan politika ve programlar daha da önem kazanmaktadır. Türkiye‘de enerji sektöründe enerji kaynakları, finansman, teknoloji alanlarında zaten var olan bağımlılık ilişkileri yeni gündeme gelen düzenlemelerle niteliksel bir dönüşüm geçirerek doğrudan ulus ötesi şirketlere ve tekellere bağımlılık haline gelme riski ile karşı karşıyadır. Yap -İşlet-Devret ve Yap-İşlet gibi finansman modelleri ve işletme hakkı devriyle yapılan özelleştirmeler ve tahkim yasasıyla, bir kamu hizmeti olan enerji alanı Danıştay‘ın, ulusal yargının denetimi dışına çıkarılmış , çok uluslu şirketlerin insafına terkedilmiştir.
Tüm dünyada genel olarak güvenliğin özel olarak enerji güvenliğinin sağlanması, ancak barışla, her ülke halkının kendi doğal kaynakları üzerinde tasarruf hakkına sahip olmasıyla mümkün olabilir. ABD‘de Bush yönetimi ilk günden itibaren Kyoto Protokolü‘nü onaylamayacağını açıklamış, petrol tekellerinin ve savaş sanayiinin çıkarları doğrultusunda davranmaktadır. Başta ABD olmak üzere, küresel ısınmanın esas sorumlusu olan gelişmiş ülkelerin emperyalist emellerine karşı uluslararası baskı gücü oluşturulmalıdır.
Enerjinin olduğu yerde siyaset, kirli siyaset ve hatta kanlı siyaset olduğu asla akıldan çıkarılmamalıdır.
Meslek örgütümüz Makina Mühendisleri Odası‘nın ikincisini düzenlediği bu kongrede ortaya çıkan birikimin ve sonuçların kamuoyu, medya, yatırımcı şirketler ve siyasi partilerce sahiplenilip yaşama geçirilmesini talep ediyoruz.
Kongre kapsamında sunulan bildiriler, yapılan tartışmalar ve gerçekleştirilen paneller sonunda tespit edilen sonuç ve öneriler şunlardır:
1. Özkaynakların (finansman kaynakları ve rezervler) en iyi şekilde değerlendirilmesi temel kriter alınarak, ülke düzeyinde enerjinin öncelik ve gereksinimlerinin tartışılıp, Ulusal enerji plan ve politikaları belirlenmelidir. Konuyla ilgili tüm tarafların temsil edildiği Ulusal enerji yapılanması oluşturulmalıdır.
2. Enerji üretiminde ulusal kaynaklara ve yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilmelidir. Ülkemizde güneş, rüzgar, jeotermal, biogaz, biokütle, hidrojen vd enerji kaynaklarının, şu an yeterince değerlendirilmeyen mevcut potansiyelleri, verimli bir şekilde değerlendirilmeli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi için yerel düzenlemeler bir an önce yaşama geçirilmelidir. Bu alanda ulusal teknoloji oluşturulmalıdır.
3. Yıllar itibari ile genel enerji üretimdeki payı azalan hidrolik enerjinin % 30‘larda olan potansiyel kullanımı ilk on yıllık dönemde % 50‘ye, ikinci on yıllık dönemde % 70‘lere çıkarılmalıdır.
4. Ulusal Enerji Tasarrufu Politikası bir an önce yürürlüğe konulmalıdır. Mevcut standart ve yönetmelikler yeniden gözden geçirilerek geliştirilmeli, toplumun bu konuda bilinçlendirilmesi için eğitim kurumlarından başlayarak basın-yayın organlarında bu konuya ağırlık verilmesi yönünde çalışmalarla birlikte gereken yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
5. Elektrik dağıtımındaki % 25 kayıp-kaçak oranının azaltılması yönünde gerekli yatırım ve uygulamalar hayata geçirilmelidir.
6. Ülkemizde enerji sektöründe 20 yıldır uygulanan özelleştirme politikaları, yap-işlet-devret modelleri gibi uygulamalar ve kamu kaynaklarını sorumsuzca kullanımı sonucu oluşan yapı kendi öngördüğü hedeflere bile ulaşamamış, enerjinin kamusal bir hizmet olduğu yok sayılmış, toplumsal ihtiyaçlar karşılanamamış; bu politikalar yalnızca sermaye kesimlerinin kar hırsını tatmin etmekten öte bir işlev görmemiştir. Bu nedenle sektördeki tüm özelleştirmeler geri alınmalı ve tüm imtiyazlar kaldırılmalıdır. Önce insan anlayışının egemen olduğu sürdürülebilir politikalar belirlenmelidir.
7. İşletme ölçeğinde yüksek verim (%85-90) sağlayan birleşik ısı ve güç sistemleri (kojenerasyon) ve bu konuda geçerli olacak uygulama kodları , standartları bir an önce yürürlüğe konulmalıdır. Bu konuda optimum ölçekler belirlenerek ekonomik olmayanlara izin verilmemelidir.
8. Küresel ısınmaya neden olan düşük seviyeli ozon kloroflorokarbon, azotoksit, metan, karbondioksit gibi sera gazlarının yoğunluğunun azalması için yasal tedbirler alınmalıdır. KYOTO Protokolü başta ABD olmak üzere ulusal parlamentolarda onaylanmalı, bu konuda uluslar arası kamuoyu yaratılmalıdır.
9. Üniversiteler, meslek odaları, sivil toplum örgütleri ve ilgili tüm kesimlerin katılımları ile ulusal enerji politikaları ve ulusal çevre politikası oluşturulmalıdır. Temel kriter, özkaynakların (finansman kaynakları ve rezervler) en iyi şekilde değerlendirilmesi ve çevrenin korunması olmalıdır. Bu amaç ile düzenlenen kongremize, tüm tarafların (ETKB, TEAŞ, TEDAŞ, TKİ, DSİ, BOTAŞ, DPT, MPM, TÜBİTAK, TSE, TTGV) davet edilmelerine rağmen katılmamaları enerji sorununun çözümüne yönelik ilgilerinin en açık kanıtıdır.Sözü edilen kuruluşlar arasında varolan yetki karmaşası, çok başlılık ve koordinasyon eksikliği, yaşananın enerji krizi değil, yönetim krizi olduğunu göstermektedir.
10. Tüketim ve üretim projeksiyonları sağlıklı saptanmalı ve nesnel ölçütlerle modeller geliştirilmelidir.
11. Enerji güvenliğini sağlayacak politikaların geliştirilerek uygulanması, denetlenmesi ve çevrenin korunması katılımcılığı teşvik eden şeffaf yönetimler gerektirmektedir. Teknik ve ekonomik fizibilite, çevre etki değerlendirme, teknoloji seçimi, yatırım, işletme aşamaları ve tüketici bilincinin yükseltilmesi için her seviyede kadroların yetiştirilmesi ve sürekli eğitimi şarttır. Çevre koruma ve enerji tasarrufu bilinci geliştirmeye ilköğretimden başlanmalıdır. Üniversitelerde, kamuda ve özel sektörde teknoloji geliştirme amaçlı araştırma- geliştirme çalışmalarına ağırlık verilmelidir.
12. Baraj göl ve göletlerinde su enerji oranının artış nedenleri araştırılmalı, hidrolik su kaçakları ve buharlaşma yoluyla su kaybının önlenmesi doğrultusunda çalışmalar yapılmalıdır.
13. Aynı miktarda sınai ürün için daha az enerji kullanımı amacıyla önlemler alınmalı, enerji yoğunluğu düşürülerek tüketim verimliliği arttırılmalıdır. 11 Kasım 1995 tarih ve 22460 sayılı Resmi Gazete‘de yayınlanan "Sanayi Kuruluşlarının Enerji Tüketiminde Verimliliğin Artırılması İçin Alacakları Önlemler Hakkındaki Yönetmelik" sanayide en geniş şekilde uygulanmalıdır.